9 Eylül 2008 Salı

MARKA HUKUKU DAVA İNCELEMESİ (Tarihi Subaşı Lokantası 1959)




DAVACI : İbrahim Tohuman Görür( Tarihi Subaşı Lokantası 1959)
DAVALI : Kaan Catering Toplu Yemek İşletmesi A.Ş.
DAVA KONUSU : “Tarihi Subaşı Lokantası 1959” markasının izinsiz kullanımı nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası
AÇIKLAMALAR : Subaşı Lokantası, İbrahim Tohuman Görür`ün babası tarafından 1959 yılında kuruldu. Kurulduğu tarihten günümüze müşterilerine sunmuş olduğu lezzetler ve sergilemiş olduğu üstün hizmet farklılığı ile 2002 yılında en iyi esnaf lokantaları dalında üçüncü seçilirken, 2003 yılında en iyi ev yemeği yapan lokantalar dalında birincilik ödülünü aldı.`Tarihi Subaşı Lokantası 1959` markası İbrahim Tohuman Görür tarafından 31.10.2002 tarihinden geçerli olmak kaydıyla TPE’de tescil ettirilmiştir. 1998 yılında Kaan Cathering A.Ş. ile ortaklaşa bir lokanta işletmesi açmıştı. Bu işletmeye Tarihi Subaşı Lokantası 1959 ismini vermişti. Ancak 2000 yılında lokanta işletmesindeki hisseleri Kaan Cathering A.Ş.`ye devrederek bu firmayla olan ortaklığını sona erdirdi. `Tarihi Subaşı Lokantası 1959` marka hakkını ise bedelinin ödenmesi karşılığında Kaan Cathering A.Ş. ye kullanım hakkını tanıdı. Kaan Catering ortaklığın son bulmasından itibaren `Tarihi Subaşı Lokantası 1959` ticari unvanını bedel ödemeksizin kullanmaya başladı. Bunun üzerine Tarihi Subaşı Lokantası Veliahdı İbrahim Tohuman Görür, Ticari Unvanının kalitesi düşmüş bir hizmetle ve bedelsiz kullanılması eylemleri sebebiyle maddi manevi zarara uğradığı iddiası ile 18.04.2004 tarihinde İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi`nde 10 Milyar YTL Maddi, 20 Milyar YTL manevi tazminat davası açmıştı.
Dava dilekçesinde, 556 Sayılı KHK ‘nin 64 md. ve 66 md.lerine dayanmıştır. Sözkonusu 64. md.ye göre; Marka sahibinin izni olmaksızın, marka taklit edilerek üretilen ürünü üreten,satan, dağıtan veya başka bir şekilde ticaret alanına çıkaran veya bu amaçlar için ithal eden veya ticari amaçla elde bulunduran kişi, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Taklit markayı herhangi bir şekilde kullanmakta olan kişi, marka sahibinin markanın varlığından ve tecavüzden kendisini haberder etmesi ve tecavüzü durdurmasını talep etmesi halinde veya kullanmanın kusurlu bir davranış teşkil etmesi halinde, sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Sözkonusu 66.md’ ye göre ise; - Marka sahibinin uğradığı zarar, sadece fiili kaybın değerini değil, ayrıca marka hakkına tecavüz dolayısıyla yoksun kalınan kazancı da kapsar. Yoksun kalınan kazanç, zarar gören marka sahibinin seçimine bağlı olarak, kanunda yazılı değerlendirme usullerinden birine göre hesap edilir.
Davalı Kaan Catering ise açılan davaya cevaben; `Tarihi Subaşı Lokantası 1959` ibaresinin İbrahim Tohuman Görür`le ortaklaşa kurulan lokanta işletmesinde kendisinin teklifi ile kullanılmaya başlandığını, devir sırasında İbrahim Tohuman Görür`ün herhangi bir şekilde marka üzerinde talepte bulunmadığını ve 1998 yılından günümüze markayı istikrarlı bir şekilde kendilerinin kullandığını beyan ederek davanın reddini ileri sürmüştür.
Kaan Catering A.Ş`nin ticari defterleri bilirkişilerce incelemeye alındı. Bilirkişiler tarafından yapılan incelemeler neticesinde şirketin tüm faaliyetleri için %25 kar oranı uygulanmak suretiyle 18.526.74 YTL`nin İbrahim Tohuman Görür`ün yoksun kalınan kazancı olarak değerlendirilebileceği sonuç ve kanatine varıldı. Bilirkişilerin T.C İstanbul 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi`ne sunmuş olduğu rapor doğrultusunda Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi, Kaan Catering A.Ş.`yi 06.12.2007 tarihinde 2007/313 nolu vermiş olduğu karar ile 10 BİN YTL Maddi, 5000 YTL Manevi tazminatı faiziyle ödemeye mahkûm etti.
DEĞERLENDİRME : Karar, her geçen gün biraz daha gelişen marka hukuku açısından, marka hakkının haksız kullanımlara karşı korunması açısından oldukça güzel bir örnek teşkil etmektedir. Öte yandan, 18.04.2004 tarihinde açılan dava 06.12.2007 tarihinde sonuçlanabilmiştir. Neredeyse dört yıla yakın çok uzun bir dava süreci. Er ya da geç önemli olan hakkın yerine gelmesidir ancak çok uzun dava süreçleri insanları haklarını hukuk yolu ile aramaktan alıkoymaktadır. Bu açıdan düşünüldüğünde temennimiz; dava süreçlerinin daha kısa olmasıdır.

Filiz İĞDE

Hiç yorum yok: