9 Eylül 2008 Salı

MARKA HUKUKU DAVA İNCELEMESİ (Eti browni-Ülker brownie)




DAVACI : Eti Gıda
DAVALI : Ülker Gıda, TPE
DAVA KONUSU : Ülker’in “ülker çikolatalı brownie” markası için yaptığı tescil başvurusuna itirazın reddine karşı kararın iptali ve başvurunun hükümsüzlüğü istemi.
AÇIKLAMALAR : “Browni” markası 1986’ da Eti Gıda adına tescil edilmiştir. Ülker Gıda’ nın 2004 yılında “ülker çikolatalı brownie” markasının kendi adına tescili için Türk Patent Enstitüsü’ne başvurmasıyla Eti Gıda harekete geçmiş ve başvuruya karşı TPE’de itiraz hakkını kullanmıştır. Ancak red kararı alınca, yargı yoluna başvurarak bu red kararının ve Ülker Gıda’nın bu tescil başvurusunun hükümsüzlüğünü istemiştir.
22 Mayıs 2007’de davayı ele alan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Eti lehine bir karar vermiş ve 556 Sayılı Markaların Korunmasına Dair kanuna göre, Ülker Gıda’nın marka başvurusunun hükümsüzlüğüne karar vermiştir. Kararda, KHK.m.8/2 ‘ye dayanılarak, “ülker çikolatalı brownie” markasının Eti Gıda’ya ait “browni” markasına benzediği ve bu nedenle Ülker Gıda’nın marka başvurusunun hükümsüzlüğüne karar verildiği belirtilmiş. Kararda ayrıca, “browni” ibaresinin marka olup tek başına Eti Gıda adına tescil edilip edilmeyeceğinin bu davanın konusunu teşkil etmediği, bu hususun ayrıca bir dava konusu yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Ülker Gıda’da Yargıtay kararında belirtildiği şekilde, “browni” ibaresinin tek başına marka olamayacağı ve Eti Gıda adına tescil edilemeyeceği iddiasıyla , tescilin hükümsüzlüğü istemiyle Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava açmıştır. Dava halen devam etmektedir.
DEĞERLENDİRME : Sözcüklerin hatta yabancı sözcüklerinde marka olarak tescil edilebileceği 556 Sayılı KHK de md.5 de açıkça belirtilmiştir. Ancak, bunun sınırı markanın kullanılacağı mal ve hizmeti belirlememesi, jenerik adlardan oluşmamasıdır. “browni” sözcüğü ise bilindiği üzere “ıslak kek” anlamına gelmektedir. Yani, bizzat markanın kullanıldığı alanı belirleyen bir sözcüktür. Kelimenin yabancı olması bu konuda bir ayrıcalık teşkil ettirmez, çünkü “browni” sözcüğü son derece yaygın kullanımı ile “ıslak kek”manasını aynen bir türkçe sözcük gibi taşımaktadır. Nasıl ki türkçe olarak siz “ıslak kek” sözcüğünü marka olarak tescil ettirip diğer firmaların kullanımını engeleyemezsiniz, aynı nedenle “brownie” sözcüğünü de marka olarak tescil ettiremezsiniz. Bu nedenlerle, kanaatimce Eti Gıda adına tescilli “browni” markasının iptali gerekmektedir.

Filiz İĞDE

MARKA HUKUKU DAVA İNCELEMESİ (Hamam)




DAVACI : Eke Tekstil ( Havlu ve bornoz markası “hamam” )
DAVALI : Bedwall (Yunanistan)
DAVA KONUSU : Eke Tekstil adına kayıtlı “hamam” markasının aynı logoyla Yunanistan’da Bedwall adına tescilinin hükümsüzlüğü istemidir.
AÇIKLAMALAR : Mayıs 2003 tarihinde düzenlenen İstanbul Evteks Fuarı’ nda sergilenen “hamam” markalı ürünleri Bedwall firması görmüştür. 2004 yılında Bedwall firması “hamam” markasını aynen kendi logosuyla Yunanistan’da kendi adına tescil ettirmiştir. “Hamam” markası ,Yunanistan öncelikli pazarlar arasında olmadığından Yunanistan’da Eke Tekstil adına tescilli değildir. Bu durum, Bedwall’ın işini kolaylaştırmış ve “hamam” markalı ürünleri piyasaya sürmeye başlamıştır. 2005 yılında bir müşterileri aracılığıyla durumu öğrenen Eke Tekstil hemen harekete geçmiş ve Yunanistan’da Bedwall adına tescilin hükümsüzlüğü istemiyle dava açmıştır. Dava süreci uzun olup, iki yılda Eke Tekstil lehine sonuçlanmıştır. Yunanistan’ da da markasını tescil ettiren Eke Tekstil, ihracat yapan firmalar için dünya çapında marka tescilinin ne denli önemli olduğunu anladıklarını vurgulamıştır. Böyle bir ihmalin firmalarını zarara soktuğunu ve bu zararın tazmini için Bedwall firmasına ayrıca tazminat davası açacaklarını da belirtmiştir.
DEĞERLENDİRME : “Ülkesellik” ilkesi gereğince, marka tescil edildiği ülke sınırları içinde korunur. Ancak, globalleşen dünyada firmalar için ülkesel koruma yeterli olmamakta ve bu olayda olduğu gibi ülke dışındaki marka hakkı tecavüzleri firmaları zarara uğratmaktadır. Bu nedenle, ülkesellik ilkesine Paris Sözleşmesi, Madrid Protokolü ve topluluk markası gibi araçlarla sağlanan korumalarla istisna getirilmiştir. Yani firmalara tek bir başvuruyla bütün üye ülkelerde marka hakkının aynen korunması hakkı sağlanmıştır. Uluslararası tescil, zamanı ve mali unsurları düşündüğümüzde, bütün ülkelere tek tek yapılan başvuruya kıyasla oldukça pratik bir yöntem olarak görünmektedir. Sadece hedef pazarları düşünerek uluslararası tescil yolunu göz ardı eden Eke Tekstil’in uğradığı zararla, uluslararası tescilin önemi bir kez daha anlaşılmıştır.

Filiz İĞDE

MARKA HUKUKU DAVA İNCELEMESİ (ülker)




DAVACI : Ülker
DAVALI : Ülkem, TPE
DAVA KONUSU : Tanınmış Marka Hakkına Tecavüz İddiası
AÇIKLAMALAR : Davacı Ülker, davalının “ülkem” markasının tescili için yaptığı başvuruya, markaların benzerlik göstermesi ve “ülker” in tanınmış marka olması sebepleriyle TPE’de itiraz hakkını kullanmıştır. Bu itiraza red kararı almasıyla olayı yargıya intikal ettirmiştir. Dava dilekçesinde, KHK.m.8/2 ‘ye dayanmıştır. Buna göre, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verilebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, marka sahiplerinin itirazı üzerine farklı mal ve hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusunun reddi gerekmektedir. Ülker, tanınmış marka olması sebebiyle davalının haksız kazanç sağlamak peşinde olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca, markaların benzerliği nedeniyle vasat tüketici nezdinde karışıklığa sebep olabileceğini de iddia etmiştir.
Davalı TPE, başvurusu yapılan markanın şekil+ÜİS ÜLKEM ibarelerinden oluştuğunu, markaların birbirinden farklı olduğunu ve bu nedenle itirazın reddedildiğini ileri sürmüştür.
Davalı şirkette markaların farklı olduğunu bu nedenle davanın reddi gerektiğini ifade etmiştir.
Yerel Mahkeme, hizmet alanlarının farklı olması ve ayırt edilemeyecek benzerliklerinin bulunmaması ve karıştırılma unsurlarının da bulunmaması nedenleriyle davanın reddine karar vermiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ise mahkemece “ülker”in tanınmış marka olduğunun tespiti ile ilgili eksik inceleme yapılması nedeniyle kararı bozmuştur.
DEĞERLENDİRME : KHK’de tanınmış markanın tanımı ya da belirleyecek kriterleri belirtilmemiştir. Bütün dünyada benzer bir sistem benimsenmekte ki bunun nedeni; tanınmış markanın yanlış bir şekilde kullanımını daraltmak ya da genişletmek endişesidir. Elimizde, 1999 tarihli "WIPO Ortak Tavsiye Kararları” çerçevesinde belirtilen ölçütler vardır:
a ) Toplumun ilgili kesiminde markanın tanınma derecesi
b ) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu
c ) Marka promosyonlarının hedef aldığı alan, promosyon süresi ve yoğunluğu
d ) Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü
e ) Markanın resmi makamlarca tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları
f ) Markanın ekonomik değeridir.
Sözkonusu davada tanınmış marka iddiasında bulunan davacı “ülker” in tanınmış marka olduğu kesinlik derecesinde toplumun her kesiminde yaygın bir kanaat olmakla birlikte, bu konuda TPE ve çeşitli mahkeme kararları da mevcuttur. Bu nedenle, mahkemenin bu noktada detaylı inceleme yapması vakit kaybı olarak nitelenebilir. Dolayısı ile yargıtay kararı isabetsiz olmuştur. Yerel mahkeme ise, ülker tanınmış marka değilmiş gibi karar vererek isabetsiz bir sonuca varmıştır.
Şüphesiz “ülkem” ibaresinin marka olarak tescil edilip edilmeyeceği ayrı bir dava konusudur. Kanımca, KHK m.7 de düzenlenen mutlak red nedenleri kapsamına giren bir husustur. “ülke” kavramını içeren ve bu kökten türeyen sözcüklerin marka olmaması gerekir. Ülkenin sözlük anlamı; bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların tümü, diyar, memleket. Bu anlamıyla ülkenin kutsal bir sözcük olduğu aşikardır. Böylesine kutsal bir sözcüğün tek bir kişi adına marka olarak tescili çok büyük bir lükstür ve kimsenin bu lükse sahip olmaya hakkı yoktur. Böyle bir şey olsa bile, bu pek çok sorunu beraberinde getirecektir.

Filiz İĞDE

MARKA HUKUKU DAVA İNCELEMESİ (Zara)




DAVACI : Zara
DAVALI : Zarakol İletişim Hizmetleri, TPE
DAVA KONUSU : “Zarakol” markasının tescil başvurusuna yapılan itirazın reddi kararının iptali ve sözkonusu marka başvurusundan “zara” ünvanının çıkarılarak “kol” ünvanının bırakılması istemi
AÇIKLAMALAR : Yaklaşık 25 yıldır basın ve halka ilişkiler sektöründe faaliyet gösteren ve 15 yıldır da Zarakol soyadını unvan olarak kullanan Necla Zarakol, Zarakol unvanını tescil ettirmek için 2005 yılında Türk Patent Enstitüsü'ne (TPE) başvurunca, ünlü hazır giyim markası Zara’nın yetkilileri bu başvuruya itiraz etmişlerdir. Enstititü itirazı reddedince, TPE içindeki Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’na intikal eden husus, Zarakol lehine sonuçlandı.
Ankara Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi’nde dava açan Zara, KHK.m.8/2 ‘ye dayanmıştır. Buna göre, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verilebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, marka sahiplerinin itirazı üzerine farklı mal ve hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusunun reddi gerekmektedir.
Davalı Zarakol ise aynı sektörde faaliyet göstermediklerine ve bu temelde haksız rekabete yol açacak bir durumun oluşmadığına dikkat çekmişlerdir. Ayrıca, firma sahibi olan Necla Zarakol’un evlilikle kazanmış olduğu soyadının ünvan olarak kullanmasının en doğal hakkı olduğunu da eklemişlerdir.
Dava halen devam etmektedir.
DEĞERLENDİRME : Marka hukuku teorik olarak bazı formüllere oturtulabilmiş gibi görünse de uygulamada, her bir somut olay kendine özgü farklılıklar içermekte ve çok fazla birbirine benzeyen davalar bile farklı mantıklarla sonuçlanabilmektedir.
Sözkonusu somut davada, tanınmış marka olduğu kesinlik derecesinde olan davacı “zara” vardır. Tanınmış markalara özel marka hakkı korumalarından biri olan, belli şartların varlığı halinde, farklı mal ve hizmetlerde dahi kullanılmasını önleme hakkıdır. Belli şartlar dediğimiz hususlar; tanınmış marka nedeniyle haksız bir kazanca neden olunabilecek olması , tanınmış markanın itibarına zarar gelebilecek olması ya da ayırt edicilik unsurunun zedelenebilecek olmasıdır. Her somut olayın farklılık gösterdiğini daha önce söylemiştik. Bu durumdaki farklılık Türkiye’de “zara” adında bir ilçenin varlığıdır. “Zarakol” soyadı kaynaklı bir markadır ve zaradan gelenler anlamında kullanılmaktadır. Zara’nın dünyanın her yerinde bu tarz davalarının olduğu ve her ne şekilde olursa olsun içinde “zara” sözcüğü geçen markalara dava açtığı bilinmektedir. Ancak burada Türkiye için Zara ilçesinin varlığı bir özellik teşkil eder. Ayrıca, gerek Zara ilçesinin varlığı gerekse Zarakol firmasının 15 yıldır başka bir sektörde faaliyet gösteriyor olması ve Zara’nın Türkiye’de tanınmışlığının 15 yıl öncesine gitmesinin zor olması gibi nedenlerle, tanınmış marka zara üzerinden haksız bir kazanç sağlanması, zara nın itibarının zedelenmesi ya da ayırt edicilik unsurunun zarar görmesi ihtimalleri yok denecek kadar azdır. En azından adalet terazisine koyduğumuzda, Zarakol firmasının markasını kol olarak kullanmasından doğacak zararından daha azdır.

Filiz İĞDE

MARKA HUKUKU DAVA İNCELEMESİ (Tarihi Subaşı Lokantası 1959)




DAVACI : İbrahim Tohuman Görür( Tarihi Subaşı Lokantası 1959)
DAVALI : Kaan Catering Toplu Yemek İşletmesi A.Ş.
DAVA KONUSU : “Tarihi Subaşı Lokantası 1959” markasının izinsiz kullanımı nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası
AÇIKLAMALAR : Subaşı Lokantası, İbrahim Tohuman Görür`ün babası tarafından 1959 yılında kuruldu. Kurulduğu tarihten günümüze müşterilerine sunmuş olduğu lezzetler ve sergilemiş olduğu üstün hizmet farklılığı ile 2002 yılında en iyi esnaf lokantaları dalında üçüncü seçilirken, 2003 yılında en iyi ev yemeği yapan lokantalar dalında birincilik ödülünü aldı.`Tarihi Subaşı Lokantası 1959` markası İbrahim Tohuman Görür tarafından 31.10.2002 tarihinden geçerli olmak kaydıyla TPE’de tescil ettirilmiştir. 1998 yılında Kaan Cathering A.Ş. ile ortaklaşa bir lokanta işletmesi açmıştı. Bu işletmeye Tarihi Subaşı Lokantası 1959 ismini vermişti. Ancak 2000 yılında lokanta işletmesindeki hisseleri Kaan Cathering A.Ş.`ye devrederek bu firmayla olan ortaklığını sona erdirdi. `Tarihi Subaşı Lokantası 1959` marka hakkını ise bedelinin ödenmesi karşılığında Kaan Cathering A.Ş. ye kullanım hakkını tanıdı. Kaan Catering ortaklığın son bulmasından itibaren `Tarihi Subaşı Lokantası 1959` ticari unvanını bedel ödemeksizin kullanmaya başladı. Bunun üzerine Tarihi Subaşı Lokantası Veliahdı İbrahim Tohuman Görür, Ticari Unvanının kalitesi düşmüş bir hizmetle ve bedelsiz kullanılması eylemleri sebebiyle maddi manevi zarara uğradığı iddiası ile 18.04.2004 tarihinde İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi`nde 10 Milyar YTL Maddi, 20 Milyar YTL manevi tazminat davası açmıştı.
Dava dilekçesinde, 556 Sayılı KHK ‘nin 64 md. ve 66 md.lerine dayanmıştır. Sözkonusu 64. md.ye göre; Marka sahibinin izni olmaksızın, marka taklit edilerek üretilen ürünü üreten,satan, dağıtan veya başka bir şekilde ticaret alanına çıkaran veya bu amaçlar için ithal eden veya ticari amaçla elde bulunduran kişi, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Taklit markayı herhangi bir şekilde kullanmakta olan kişi, marka sahibinin markanın varlığından ve tecavüzden kendisini haberder etmesi ve tecavüzü durdurmasını talep etmesi halinde veya kullanmanın kusurlu bir davranış teşkil etmesi halinde, sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Sözkonusu 66.md’ ye göre ise; - Marka sahibinin uğradığı zarar, sadece fiili kaybın değerini değil, ayrıca marka hakkına tecavüz dolayısıyla yoksun kalınan kazancı da kapsar. Yoksun kalınan kazanç, zarar gören marka sahibinin seçimine bağlı olarak, kanunda yazılı değerlendirme usullerinden birine göre hesap edilir.
Davalı Kaan Catering ise açılan davaya cevaben; `Tarihi Subaşı Lokantası 1959` ibaresinin İbrahim Tohuman Görür`le ortaklaşa kurulan lokanta işletmesinde kendisinin teklifi ile kullanılmaya başlandığını, devir sırasında İbrahim Tohuman Görür`ün herhangi bir şekilde marka üzerinde talepte bulunmadığını ve 1998 yılından günümüze markayı istikrarlı bir şekilde kendilerinin kullandığını beyan ederek davanın reddini ileri sürmüştür.
Kaan Catering A.Ş`nin ticari defterleri bilirkişilerce incelemeye alındı. Bilirkişiler tarafından yapılan incelemeler neticesinde şirketin tüm faaliyetleri için %25 kar oranı uygulanmak suretiyle 18.526.74 YTL`nin İbrahim Tohuman Görür`ün yoksun kalınan kazancı olarak değerlendirilebileceği sonuç ve kanatine varıldı. Bilirkişilerin T.C İstanbul 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi`ne sunmuş olduğu rapor doğrultusunda Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi, Kaan Catering A.Ş.`yi 06.12.2007 tarihinde 2007/313 nolu vermiş olduğu karar ile 10 BİN YTL Maddi, 5000 YTL Manevi tazminatı faiziyle ödemeye mahkûm etti.
DEĞERLENDİRME : Karar, her geçen gün biraz daha gelişen marka hukuku açısından, marka hakkının haksız kullanımlara karşı korunması açısından oldukça güzel bir örnek teşkil etmektedir. Öte yandan, 18.04.2004 tarihinde açılan dava 06.12.2007 tarihinde sonuçlanabilmiştir. Neredeyse dört yıla yakın çok uzun bir dava süreci. Er ya da geç önemli olan hakkın yerine gelmesidir ancak çok uzun dava süreçleri insanları haklarını hukuk yolu ile aramaktan alıkoymaktadır. Bu açıdan düşünüldüğünde temennimiz; dava süreçlerinin daha kısa olmasıdır.

Filiz İĞDE

MARKA HUKUKU DAVA İNCELEMESİ (Diorissimo)




DAVACI : Diorissimo
DAVALI : Dorisma
DAVA KONUSU : Marka hakkına tecavüzün önlenmesi
AÇIKLAMALAR : Tescilli Diorissimo markası ile davalının kullandığı Dorisma markalarının her ikisiyle de parfüm üretilmektedir.
Davada 556 Sayılı KHK m. 9/1-b anlamında bir tecavüz hali gerçekleşmiştir. Bu maddeye göre; Tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde, işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması, tescilli marka sahibine izinsiz olarak marka hakkının kullanılmasının önlenmesini talep etme yetkisi verir.
Dorisma tescilli marka Diorissimo ile aynı malı üretmekle birlikte hem fonetik hem görsel benzerlikteki markasıyla iki marka arasında benzerlik sağlamakta ve orta düzey tüketici açısından iki markanın karıştırılma ihtimali doğmaktadır.
Yerel mahkeme ve Yargıtay’ da marka hakkına tecavüze hükmetmiştir. Bu dava 556 sayılı KHK ‘den önce görüldüğü için Marka K.m.47/b.3 bağlamında iltibasın varlığı kabul edilmiştir. Ancak KHK zamanında görülmüş olsaydı da aynı yönde karar verilmesi icab ederdi. Çünkü, iltibasın varlığını tespit kriterleri açısından Marka kanunu ile Marka KHK benzer hükümler içermektedir. KHK md.61/ b ‘ye göre; marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak taklit sayılır.
DEĞERLENDİRME : KHK m.9/1-b ‘de yer alan halk üzerinde, işaret ile tescilli marka arasında “bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali” ibaresi üzerinde durmak gerekir. Bu noktada tanınmış markaların daha avantajlı olduğunu söyleyebiliriz. Tanınmış markalar mutlak surette markanın bilincine varılarak tüketilen markalardır. Yani, Ülker markası ile ülkür markasının karıştırılma ihtimali zayıftır. Bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde isimleri, amblemleri ve her türlü çağrışımları beynimize yerleşen tanınmış markaları ayırt etmekte zorlanmayız. Ancak, alelade diye tabir ettiğimiz çokta tanınmayan markalar için durum çok daha zarar vericidir. Belki bilerek tükettiğimiz ancak beynimize çokta yerleşmediği için birkaç harf ya da şekil değişikliğine aldandığımız durumlar olabilir. Bu durumun her somut olayda gözönüne alınması gerektiği kanaatindeyim.

Filiz İĞDE

MARKA HUKUKU DAVA İNCELEMESİ (CDOSS ve Cross JEANS)





DAVACI : CDOSS ve Cross JEANS markası sahibi
DAVALI : BY BROSS ve BROSS markası sahibi
DAVA KONUSU : Marka hakkı tecavüzünün önlenmesi
AÇIKLAMALAR : Tescilli CDOSS ve Cross Jeans markaları ile gömlek, mont gibi giyim eşyaları imal edilmektedir. Benzer mallar imal eden ve daha sonra tescil edilen BY BROSS ve BROSS markaları, dizayn ve şekil yönünden davacının markasına benzer markalar kullanmak suretiyle iltibasa sebep olmaktadır.
556 Sayılı KHK m. 9/1-b anlamında bir tecavüz hali gerçekleşmiştir. Bu maddeye göre; Tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde, işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması, tescilli marka sahibine izinsiz olarak marka hakkının kullanılmasının önlenmesini talep etme yetkisi verir.
Maddede bahsedilen “bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali” bu durumda mevcuttur. Gerek fonetik gerek görsel benzerlik düşünüldüğünde orta seviyedeki tüketici açıısndan karıştırılma ihtimali, birini aldığını zannederken diğerini alma durumu kuvvetle muhtemeldir. Alelade markalar açısından, farklı mal ve hizmet alanlarında olmak şartıyla benzer markalara cevaz verilmekte, ancak sözkonusu uyuşmazlık aynı malları imal etme noktasındadır, bu nedenle cevaz verilmemektedir.
KHK md.61/ b ‘ye göre; marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak taklit sayılır. Mahkeme de KHK md.61/b anlamında marka hakkı tecavüzünün varlığına hükmetmiştir.
DEĞERLENDİRME : Bu husumette dikkat edilmesi gereken iki nokta vardır. Birincisi; markaların ikisinin de tescilli olmasıdır. Demek ki gerçek hak sahibi olarak marka sahibinin KHK’de öngörülen davaları ileri sürme hakkı sadece tescilsiz markalara değilmiş. Kural olarak; önce tescil ettiren gerçek hak sahibidir ve KHK’ de marka sahibine tanınan marka hakkı korumalarından yararlanır. İkincisi ise; iki marka da tescilli olduğu için gerçek hak sahibi olan önce tescil edilen markanın sahibinin, talepleri tecavüzün önlenmesi ile sınırlı değildir. Dilerse, sonra tescil edilen markanın hükümsüzlüğünü talep edebilir. Markanın iptali ile hükümsüzlüğü davası sebepleri ve sonuçları itibariyle farklıdır. Markanın iptali; tescil sırasında varolmayan ve kanunda yazılı hallerin varlığında açılabilir ve ileriye dönük sonuçlar doğurur. Markanın hükümsüzlüğü ise; kanunda yazılı mutlak ve nisbi red (tescil için) nedenleri halinde açılır ve geçmişe dönük sonuçlar doğurur. Bu nedenle; kimi zaman yanlış kullanılan bu ifadelere dikkat etmek gerekir.

Filiz İĞDE